bugün

entry'ler (25)

uludağ sözlük yazarlarının twitter sayfaları

https://twitter.com/onrhnphlvngl

yağmur güven

güzel bir hatundur.

durup dururken insanın moralini bozan şarkılar

şüphesiz camel-straight to my hearttır bunlardan biri; http://www.youtube.com/watch?v=7xss_PU14BQ&feature=related

facebookta ilişki durumu kaygısı

ilişki durumunu hiç belirtmeyerek ortadan kalkabilecek kaygı.

bulgaristan göçmenleri

içerisinde bulunduğum insanlardır. Bu insanlar hakkında genelleme yapmak yanlıştır. Çok çalışkan olanları da vardır, bir halta yaramayanları da vardır. Şeker gibi, dürüst olanı da vardır, adamı iki dakikada satan, dedikoducusu da vardır şerefsizi de vardır.

sevgiliyi uyandırma yöntemleri

burnunu öpmek.

sevmek

''dünyayı güzellik kurtaracak ve bir insanı sevmekle başlayacak herşey'' diye çok güzel bir söz vardı ya bir zamanlar; ''bir zamanlar'' diyorum çünkü artık insanlar sevmeyi yasak ediyor kendilerine bu duyguyu besleyenlere. sevgiden kaçar olduk, bedenlerle sınırlı kaldı ilişkilerimiz. artık ne dünyayı güzellik kurtarıyor, ne de bir insanı sevmekle başlıyor herşey. Bu masumiyeti kirletenlere lanet olsun.

koç burcu erkeği aslan burcu kadını ilişkisi

zamanında üç sene aslan burcu kadınıyla beraber olmuş biri olarak söyleyebilirim ki, çok kavga-tartışma olur bu ilişkide. ama arada gerçekten bir sevgi bağı varsa, olmayacak bu ilişki bile yürür; aslına bakarsanız bu sorunlu ilişkiyi devam ettirmeye meyilli olan aslan burcu kadını olmakla beraber, bu ikilinin cinsel yaşamları çok renkli olur. *

komünizm karşıtı herkesi kapitalist sanmak

normaldir. komünizm dışındaki düşünce ya da üretim sistemleri -doğrudan yada dolaylı olarak- sermaye sınıfına hizmet eder ve emekçi sınıfın düşmanıdır.

özlemek

bir daha gelmeyecek biri özleniyorsa eğer, çok acı verir. susmak zorundasınızdır, içinize akıtmak zorundasınızdır. eritir insanı; bitirir.

en çok can yakan şeyler

çok sevdiğiniz biri tarafından, yapmadığınız bir şey ile suçlanıp, masum olduğunuza bir türlü inandıramamak bunlardan bir tanesidir.

sözlükçülerin formspring sayfaları

http://www.formspring.me/camarade

raphael lemkin

Soykırımı bir terim olarak literatüre kazandıran Polonyalı avukat. Soykırım (bkz: genocide) kavramıyla Lemkin, bir ulus yada etnik grubun yokedilmesinden bahseder. Bu sözcüğü oluştururken, Yunanca'da ''ırk,kabile'' anlamına gelen ''genos''; ve Latince'de ''öldürmek'' anlamına gelen ''cide'' sözcüklerini kullanmıştır. Lemkin, soykırım kavramının bir anda bir ulusun yok edilmesi anlamına geldiğini düşünmemek gerektiğini vurgular. Fakat bir de istisnadan bahseder bu noktada; bir ulusun bütün üyeleri, kitlesel bir imhaya uğratılırsa, bu soykırımdır. Lemkin'e göre soykırım kavramının, hukuki, ahlaki ve insani yanları, kendisine yaşamsal değerlerde uluslararası bir boyut kazandırmaktadır. Hiçbir devletin yada güçlü bir grubun, böylesine büyük bir suçu kendi başına organize edemeyeceğini ve Nazilerin, yargılandıkları davada, Yahudilere, Polonyalılara, Çingenelere ve diğer gruplara karşı sistematik soykırımla suçlanmalarını belirtir. Bu, ulusal grupların yaşamlarının temel kurumlarını, koordine bir planın farklı aksiyonlarıyla beraber, o grubu yok etme niyetini gösterir. Lemkin, böylesine bir planın amaçlarını ya da görevlerini şu şekilde sıralar:
1- Siyasi ve toplumsal kurumların parçalanması,
2- Kültür, dil ve ulusal hislerin bütünlüğünü kaybetmesi,
3- Dini değer ve birliğin parçalanması,
4- Ulusal grupların ekonomik varlığının yok edilmesi,
5- Kişisel güvenliğin, özgürlüğün, sağlık, onur ve diğer bireylerin yaşamsal değerlerinin yok edilmesi.

Soykırım, doğrudan bir bütün olarak ulusal gruba karşıdır ve müdahil olan aksiyonlar, bireysel kapasitelere karşı değil, direkt olarak bireylere uygulanır. Fakat bireylere uygulanan bu müdahaleler, onları ''bir ulusun üyesi'' kabul ederek uygulanır. Sonraki entry'de Raphael Lemkin'in belirttiği sekiz aykırı soykırım tekniğinden bahsedeceğim sevgili sözlük yazarları (bkz: to be continued)

king s college london

2012-2013 dönemi için, War Studies master programına kabul aldığım, Londra'da bulunan üniversitedir.

yabancılaşma

marx'a göre yabancılaşma şu şekilde gerçekleşir: kapitalist adam maksimum kar elde etmeye çalışırken çalıştırdığı işçinin maaşını en düşük seviyede tutmaya çalışır ancak işçi de yaptığı işe değecek bi maaş yani daha yüksek bir maaş almak ister fakat bunu başaramaz. işçi ne kadar fazla çalışırsa, o kadar çok fakirleşmeye başlar. piyasanın serbest olması da, işçiyi köle haline getirir. işçi o kadar çok çalışır ki artık düşünemez hale gelir; sadece fiziksel olarak gelişen ancak düşünemeyen bir insan halini alır. işçinin düşünme yetisi tembelleşir, körelir; sosyal hayata kendini kapatmak zorunda kalır. tabi ki saatlerce çalışan işçi, işten sonra uyumaktan ve yemekten başka bir enerjiye sahip olamayacaktır; mental açıdan kendini geliştirebilceği şeyleri yapamaz; kitap okuyamaz, sinemaya-tiyatroya gidemez örneğin. çok fazla çocuk yapmak da kaptalistin işine gelen birşeydir ve bunu ister; der ki: ''ne kadar çok çocuk, o kadar çok işçi, o kadar az işçi ücreti'' tüm bunlar işçi sınıfının dünyaya yabancılaşmısına neden olur. bu yüzden ki marx, kapitalizmi bir dehümanizasyon sistemi olarak görmüş ve kapitalizmin insanlara sunduğu ''özgürlük'' kavramının aslında sahte bir özgürlük olduğunu savunmuştur. ona göre insanların gerçek özgürlüğe ihtiyaçları vardır ve gerçek özgürlük de ancak ''ne üretiyorsan ona sahip olmak'' ile gerçekleşebilir.

sevgiliden yok yere ayrılmak

"bir adam tanıdım, kafasız bir kadına yaşamının yirmi yılını verdi. her şeyi feda etti ona; dostlarını, emeğini, dürüstlüğünü bile.. ama bir akşam, kadını hiç sevmemiş olduğunu anladı. canı sıkılıyordu, hepsi bu. insanların çoğu gibi canı sıkılıyordu." (bkz: canı sıkılmak) (bkz: albert camus)

kararsızlık

bununla ilgili ''benim karakterim böyle ya!'' diyenlere kulak asmayınız. kararsızlık denen şeyin karakterle alakası yoktur. kararsızlığın kaynağı nedir? genel olarak, önümüzde birden fazla seçenek olması ve kişinin bir seçeneği yeterince istememesinden doğan açgözlülüktür. yani kararsızlığı temelden besleyen dinamiklerden biri de açgözlülüktür.

ukrayna

ülkenin batısında yaşayanların çoğunluğu batı yanlısı iken doğu ukrayna halkının büyük bölümü rusya yanlısıdır. ülke yönetimine gelen liderler de bu duruma göre politikalar yapmak zorunda kalmıştır desek yanılmayız sanıyorum ki. bu durum da dolayısıyla ukrayna'da özellikle ekonomik ve siyasi anlamda bi istikrarsızlık yaratmaktadır. örneğin turuncu devrimle başa gelen batı yanlısı lider viktor yushchenko, abd ve avrupa birliği ile sıkı ilişkiler kurmaya çalışırken, rusya ile oldukça istikrarsız bir siyaset yürütmüştü. bu dönemdeki imf ve dünya bankasının finansal desteğine rağmen ülke hem ekonomik hem de siyasi açıdan uçurumun kenarına gelmişti ki 2010da turuncu devrim ile indirilen ve rusya yanlısı olduğu bilinen viktor yanukoviç tekrar liderliğe seçildi. yanukhovic, ilk iş olarak yushchenko döneminde bozulan rusya ilişkilerini onarmaya girişti. rusya ile ukrayna arasında büyük sorunlar yaratan enerji ve doğal gaz sorunu, yanukhovic döneminde giderilmeye başlandı. iki ülke ortak iş ve enerji anlaşmaları imzaladı. rusya, ukrayna'ya sattığı gazın fiyatında, sivastopol'deki rus üslerinin süresini uzatma karşılığında indirime gitti. tüm bu gelişmelere rağmen, ülkede yolsuzluk hala önemli bir sorun olmakla birlikte, elit kartellerin özelleştirmeler üzerindeki etkisini yanukhovic ne ölçüde önleyebilecek, bu büyük bir soru işareti olarak kalmakta.

yabancılaşma

marx'a göre yabancılaşma şu şekilde gerçekleşir: şimdi kapitalist adam maksimum kar elde etmeye çalışırken çalıştırdığı işçinin maaşını en düşük seviyede tutmaya çalışır ancak işçi de yaptığı işe değecek bi maaş yani daha yüksek bir maaş almak ister fakat bunu başaramaz. işçi ne kadar fazla çalışırsa, o kadar çok fakirleşmeye başlar. piyasanın serbest olması da, işçiyi köle haline getirir. işçi o kadar çok çalışır ki artık düşünemez hale gelir; sadece fiziksel olarak gelişen ancak düşünemeyen bir insan halini alır. işçinin düşünme yetisi tembelleşir, körelir; sosyal hayata kendini kapatmak zorunda kalır. tabi ki saatlerce çalışan işçi, işten sonra uyumaktan ve yemekten başka bir enerjiye sahip olamayacaktır; mental açıdan kendini geliştirebilceği şeyleri yapamaz; kitap okuyamaz, sinemaya-tiyatroya gidemez örneğin. çok fazla çocuk yapmak da kaptalistin işine gelen birşeydir ve bunu ister; der ki: ''ne kadar çok çocuk, o kadar çok işçi, o kadar az işçi ücreti'' tüm bunlar işçi sınıfının dünyaya yabancılaşmısına neden olur. bu yüzden ki marx, kapitalizmi bir dehümanizasyon sistemi olarak görmüş ve kapitalizmin insanlara sunduğu ''özgürlük'' kavramının aslında sahte bir özgürlük olduğunu savunmuştur. ona göre insanların gerçek özgürlüğe ihtiyaçları vardır ve gerçek özgürlük de ancak ''ne üretiyorsan ona sahip olmak'' ile gerçekleşebilir.

feodalizm

orta çağ feodalizminde 3 ana unsur bulunmaktadır: 1)lordlar :bölgelerindeki tek ve mutlak güçtür. toprağın yada herhangi bir malın sahibidir. güçlü bir otoriteye sahiptir ve görkemli, genellikle şehirlerden yüksek yerlerde bulunan kalelerde yaşarlar. birtakım görevleri de vardır lordların. mesela vassallarine vermiş olduğu topraklar saldırıya uğrarsa, o bölgeye yardım göndermekle yükümlüdürler. bir lordun bir çok vassali bulunur ve bu vassalller arasında ayrım yapmamalıdır, adil olmalıdır. lordların bir başka görevi de bölgesinin güvenliğini ve asayişini sağlamaktır. 2)vassaller: vassaller bağımsız toprak sahipleridir. topraklar, lordları tarafından kendilerine verilir. bu yüzden lordları ne zaman savaşmaya çağırırsa koşa koşa gitmelidir vassaller. ayrıca da lordların oğulları kızları evlenecekleri, çoluk çocuğa karışacakları zaman topraklardan aldıkları gelirin bir kısmını lordun oğluna yada kızına verirler. 3)fief: osmanlıdaki tımar diyebilirz aslında fiefler için. bildiğiniz ''topraktır.'' lord tarafından vassallere bakılması için verilir. vassal bu toprağı işler ve belli oranlarda lorda verir; tabi kendisi de bu topraktan geçimini sağlar.